Erke Tiryakioğlu'nun farklı amaçlar ile ürettiği video çalışmaları ve açıklamaları.
Hızlı menüyü kullanarak istediğiniz videoyu bu sayfa içerisinde görüntüleyebilirsiniz.
NOT: Videoları geniş ekran izlemek için yazılar altında belirtilen bağlantıları kullanın.
To view the videos in large view, use the links stated below the texts.
Bu site halen yapım aşamasındadır. / This site is still under construction.
Bu video okulda, "Kültür ve Sanat Eserlerinin Belgelenmesi" isimli dersim için hazırladığım, grafiti hakkında deneysel bir belgesel.
Başlangıçta, grafiti artistlerinin konu üzerindeki düşüncelerini, varsa; politik, siyasi ya da toplumsal mesaj ve kaygılarını incelemeyi hedeflesem de, sonuç itibari ile sadece biyografik hikayelerden oluşan sıcak bir film ortaya çıktı.
Canlandırma amaçlı ve ek görüntü olarak kullanmak üzere, internetten araştırdığım bir takım hazır yapılmış materyallerden de yararlandım.
On iki buçuk dakikalık bu deneyseli umarım zevkle izlersiniz. Video İngilizce alt yazılıdır ve bu lisan odaklı hazırlanmıştır. Tek yerdeki kısa İngilizce konuşmaların olduğu bölüme ileride Türkçe alt yazı eklemeyi planlıyorum.
This is an experimental documentary about graffiti, that I made for my class called "Documenting Art & Cultural Events".
At first I wanted to focus on the political and social worries and messages that graffiti artists had, but at the end, it turned out the be a warm, biographical, story-telling movie.
I used footages from the internet for reenactments and extra visuals. Hope you enjoy this twelve and a half minute experimental.
Neredeyse hepimiz 1984 yapımı "Gremlins"i az çok hatırlıyoruzdur. Bu sevimli ama aynı zamanda korkutucu yaratıklar zannımca geçtiğimiz senelerde epey moda olan "Furby" oyuncaklarına da ilham kaynağı oldu.
Evinde kedisi olanlar bilirler; bir diğer sevimli bu yaratıklar da kimi zaman epey ürpertici sesler çıkarabiliyorlar. Hatta onları birebir Gremlinlere benzetenler dahi var internette.
Eğer kedinizin bakımını kendiniz üstleniyorsanız, örneğin tüylerini taramak gibi, o tarağa üç dört fırça darbesinde ne kadar tüy dolduğunu da biliyorsunuzdur (Hoş cinsten cinse değişir). Hatta eğer kedinizi, arada bir siz de sokağa salıyorsanız, elbet sizin de tarağınıza ilginç cisimler yakalanıyordur kimi zaman.
İşte ben de böyle bir durumla karşılaşmamdan ilham alarak aşağıdaki gibi bir çalışma üretmek istedim.
Bu video, hareketlendirilmiş fotograflardan oluşuyor. Mikrodan makroya doğru bir kurgusal izlemek istedim. Umarım hoşunuza gider.
Herkesin mutfağının kendine göre bir ruhu vardır. Kimisi yemek yapmayı ciddi bir iş olarak görür, kimisi oyun oynar gibi pişirir, kimisi de (Özellikle anneler) şefkatle, sevgisini, tılsımını katarak yemek yapar...
Bir mutfağa adımınızı attığınızda orada ne tür yemeklerin piştiğini, nasıl yendiğini, ne kadar lezetli olduğunu az çok anlarsınız. Kimisi sizi mutfağına dahi almaz, çünkü belli bir düzenleri vardır ve bu düzenin manipüle edileceğinden korkarlar. Kimisi de kapılarını ardına kadar açar ve tıpkı bir pastane, restoran gibi, hazırladıkları çeşitlerden tatmanızı can atarak beklerler...
Benim annem (Nurşen) de, bu ikinci tür insanlardan ve burası da ONUN mutfağı.
Everbody's kitchen has it's own spirit. Some takes cooking seriously, some does it as a game and some (especially mothers) do it with tenderness, with love and talisman...
When you step into a kitchen you can easily guess, what kind of meal is cooked there and how it's eaten, how delicious it is. Some people won't let you in their kitchen, because they're afraid that their regularity will be manipulated. On the other hand, some people will open their doors wide open, for you to come in and taste their varieties of food.
My mom (Nurşen) happens to be one of the second kind and this is HER kitchen.
Enjoy
Kyle Gass ve Jack Black'in
Tenacious D isimli gerçek müzik grupları, Komedi Rok ve "Heavy Metal"i birleştirip folklorik ve akustik tınılar eşliğinde şahane eserler üretiyorlar.
E ben de üretken biri olmam itibari ile filmi izledikten sonra kendimi müdehale etmekten alı koyamadım.
Video montajlama ile az çok haşır-neşir olan biri, çok kısa süreli görüntüler üzerinde ve tekrar odaklı bir çalışmada ilerledikçe, orijinal iskelete kafanız karışmadan bağlı kalmanın ne kadar zor olduğunu biliyordur. İyiki "zaman kodu" denilen şeyler var -ki onları bile, sürekli kontrol etmek ve süreler dahi saniye bile değil, "kareler" olunca işin gene bir farkı kalmıyor.
İşte ben de, aşağıdaki videoda bakalım nereye kadar gidecek diye bir "deneysel" yapmaya çalıştım.
Umarım ilginizi çeker, beğenirsiniz ve yüzünüze bir gülümseme kondurabilirim.
TV'nin hipnotik etkisi nedir ve toplum üzerinde nasıl bir etki yaratır?
Çoklu iletişim araçları esasında kimlerin kontrolü altındadır?
Televizyondan fayda görebilir miyiz ve/veya ne şekilde yararlanabiliriz?
Türkiye'de TV nerededir, dünyaya kıyasla televizyon tarhinin hangi
evresinde yer almaktadır ve nereye gitmektedir?
Radyo, televizyon, sinemanın yerini "internet" mi alıyor?
İnternette kültür nasıl bir formdadır ve "internet kültürü" nedir?
Arşivlemenin gereklilikleri ve şartları nelerdir ve internet serbest bir
dünya arşivi olma yolunda mıdır veya olmuş mudur?
İnternet okuma alışkanlığını bozmakta mıdır?
Sanat televizyonda nasıl bir hal alır ve ne kadar yer kaplamalıdır?
Türkiye'de sanat anlayışı ve piyasası ne durumdadır?
Türkiye'de sanatı kimler desteklemekte, yönlendirmekte ve idare
etmektedir?
Bu videoda belki bu sorulara aradığınız yanıtları bulamayabilirsiniz, ancak
izlerseniz bakış açınız kuvvetlenebilir. "Kültürel Ekonomi" çabalarkenki
zihinsel kolaj televizyonum!
What is the hipnotic affect of the TV and what is the
affect of it on society?
Who controls the mass communication tools?
Can we benefit from TV if so, how?
Where is TV's place in Turkey, compared to the rest of
the world, in which era of TV history is it and where is it leading?
Is or has the "internet" taking/taken the place of the
radio, television and cinema?
In what form is the "internet culture" and what is it?
What are the importance and rules of archiving and
is/has the internet begining/been to be a big free world archive?
Does the internet spoils the habbit of reading?
What condition does the art become in television and
how much does it need to take place in it?
What is the understanding of art and it's market in
Turkey?
Who supports, directs and manages art in Turkey?
You may not find all the answers that you're looking for, in this video, but
if you see it, it may broaden your perspective. My mental collage
television while striving "Cultural Economics".
Öncelikle çalışmanın resimsel kısmından bahsetmek gerekirse; temelinde iki fotograftan oluşan bu çalışmada Adobe Photoshop'u kullanarak çeşitli manipülasyonlar yaptım. Orijinal çalışmayı buradan ya da aşağıdan görüntüleyebilirsiniz.
Resmin orijinal ismi "Room window with gloomy light" yani "Loş ışıkta oda penceresi". Video halinin ismi ise "Reflection of the 'File_name' dream mixed with cubic cyber-travel" yani "Kübik siber-gezi ile karışmış 'Dosya_ismi'nin yansıması".
Bir film şeridi ve hareketlilik hissini vermek için ise bu 4 ayrı resmi tek bir çerçevede toparladım. Ancak daha sonra da açıklayacağım gibi bu hareketlilik duygusu da bana yetmedi.
İlk üç resim 3. sıradakinin çeşitli şekillerde oynanmış olanı. En baştaki resimde, bir kişinin aynaya uzun süre bakarak ne kadar yabancılaşabileceğini göstermek için kişinin kendi içinde parçalanmasını, aynaya bakarken gördüklerinin bir süre sonra form kaybetmesini anlatan yüzeysel bir kübizm duygusu barındırdım. Üçüncü sıradaki resme baktığınızda bir aynanın karşısında durduğumu rahatça görebilirsiniz. Sonuncusu ise, ilk üçünden farklı olarak duvara karşı çekilmiş bir resim. Burada da, kendi içinizde ne kadar bir arayışta olursanız olun, bu dünyada birebir bir yansımanızın olmadığını, benzeri olsa bile kolayca ulaşamayacağınızı, ulaşabilmeyi başarsanız bile hiçbir zaman beklentilerinizi karşılamayacağını anlatmak istedim. Burada birebir yansımadan kastim, gerek iletişim kurabilecek aynı yapıda bir insan, gerekse bir eş de olabilir.
Renklere geldiğimizde ise, tabanda ağırlık gösteren bir sarı mevcut. Sonradan eklenen
kırmızı ve yeşilkişisel tercihim olmakla beraber, enteresan bir kontrast oluşturduğuna inandığım renkler. Bildiğiniz gibi, kırmızı genelde heyecan, tehdit ve aksiyonu temsil ederken, yeşil de yaşamı ve doğurganlığı sembolize eder. Video'da Janis Joplin,"Honey, nothing's going to harm you now..." yani "Tatlım, şuan seni hiçbir şey incitmeyecek" derken (3:36), kadrajı özel olarak kırmızıdan yeşile doğru taşıdım.
Resimler çok önce çekilip birleştirilmiş olsa
da, boyamasını Caligo isimli çalışmamı internete koyduktan ve enderde
olsa, sertlik üzerine bazı sitemler aldıktan sonra yaptım. Çalışmanın
çeşitli yerlerinde iğne görünümlü vektörel hareketleri ve hatta birkaç damla
kan "dokunuşlarını" görebilirsiniz. Çalan parçanın da birilerine
teselli niteliğinde olduğunu hatırlarsak bu daha yumuşak çalışmayı diğer
çalışmalarımdan alınanlara ithaf ettiğimi söyleyebiliriz.
Günümüz teknolojisi ile beraber her ne kadar
fırça darbeleri form değiştirmiş olsa da özlerini ve karakteristikliklerini
kaybetmediklerine inanıyorum. Buna örnek olarak ise, kayıt esnasında önüme
sunulan bir çok kodek (Codec) seçeneğinin hepsini deneyip arasından,
en hoşuma giden dokuyu oluşturanı ve bir o kadar az yer kaplatanı (dosya
boyutu olarak) tercih ettim. Bildiğiniz gibi dijital enformasyon
üretiminde kullanılan her sıkıştırma yönteminin kendine has bir yapısı var
ve bu kullanılan hesaplama yöntemleri müzikte ses boğukluğu / derinliği ya
da netliği olarak, görüntüde ise bulanıklık, pikselleşme, eko yapma ve saire
gibi etkilere sahip, ya da benim tercihim MS-CRAM(Microsoft Video
1) kodeğindeki gibi sadece hareketler üzerinde bozulma etkisi de
olabilir. Sadece hareketli görüntüler üzerinde bozulmayı tercih etmemin
sebebi hem genel anlamda durağan bir kayıt olduğu (dolayısıyla en optimum
boyutun yakalanabileceği sıkıştırma yöntemi olmasıyla), hem de
bahsettiğim gibi, bu durağanlığın üzerine en iyi hareketlilik hissini
verecek dokuyu yaratmasıydı. Tabi bu söylediklerim dosyalar internete
konduğunda ikinci bir boyut kazanıyor, çünkü ikinci kez sıkıştırılıyorlar.
İnternetteki tercihim de google'ın flash tabanlı sıkıştırma yönetimi
ve izlenirken oynatıcının en sağ alt köşesinde bulunan ok işaretinden
ulaşılan ayarlarda "Smooth video" özelliğinin seçilmemiş olanı.
Videoya geldiğimizde ise, bir "Capture"(yakalama) programı kullanarak, gene
Photoshop'da açtığım resimi hareket ettirmemi kaydettim. Kadrajımın sınırlı olması fare hareketlerime de dramatik olarak yansıyor (3:05 - You're gonna rise).
Bu videoyu, gerek resim üzerinde izleyicinin gözünün nasıl gezmesini istediğimi aktarmak, gerekse de ben bu çalışmayı üretirken
(boyamasını yaparken) arka planda çalan müziğimi de ekleyerek, izleyici ile kendim arasında ortak bir his platformu, bir uzlaşma, yakınlaşma yaratmak istedim.
First of all, if I were to
mention about the pictorial part of this artwork, which basicly consists of two
seperate photography; I applied some manipulations using Adobe Photoshop®.
You can access the original artwork from
here or below.
The original name of the
artwork is “Room window with gloomy light” and the video version is named
“Reflection of the 'File_name' dream mixed with cubic cyber-travel”.
To apply it a feeling of dynamism and a film strip sense, I gathered all four
of the pictures in one frame. However, even this esence of dynamism didn’t also
satisfied me which I’ll explain later.
The first 3 pictures are
the manipulated or transformed versions of the 3rd one. I buried a superficial
cubic feeling into the first picture, which describes the person who breaks into
pieces within himself to show, how much a person can be alienated by just
looking into the mirror, for a long time and whatever he sees in the mirror
loses their forms after some time. When you take a look at the 3rd picture, you
can clearly see me standing against a mirror. The last one however, differencing
from others, as being shot towards the wall. With this one I tried to explain
that even though you might be in “search” within you, you don’t have a
identical reflection of youself, in this world; even if there’s a similar one,
you wouldn’t be able to reach it easily; and even if you would, it would never
meet your expectations. By the phrase “identical reflection”, I mean it as a
person or as a partner/lover to perfectly communicate with
you.
As
for the colors, yellow weights at the base. As being my personal preference, I
also believe that he red and green make an interesting contrast. As you
know, red usually represents excitement, threat, action and so on while the
green represents life and fertility. That’s why I specially
moved from red to green inside
the cadrage at the video, when Janis
Joplin sings “Honey, nothing’s going to harm you now…” (3:36)
Eventhough the pictures are shot long before, I did the painting after I put
another work of mine called "Caligo", on the net and got some kindly reproaching
comments on being a little harsh on that video. So in this work, you can see
some needle-like looking vectoral movements and even some "drops of blood"
touchings. With the song carrying a consolating quality, we can say that I
dedicate this softer study as an apologize to the ones who reproached.
With the
current technology of our day, eventhough the brush strokes literally changed
form, I still believe that they protect their uniqueness and characteristic
specialities. As for an example to that; I chose the most satisfying and lesser
place occupying (as the file size) codec to reflect my choice of brush
after trying all of them. As you already know, all these compressing techniques
has it's own structure and those systems used in compressing the material, does
some audio hoarsing / depth in music or turbidness, pixelation, echoing etc.
effects in the digital information production or as in my choice of codec;
MS-CRAM(Microsoft Video 1) they only spoil the animated subjects.
The reason I chose only spoiling the animated picture is because that this video
is mostly stable (which makes this codec perfect for a lesser size) and
because of this stability I searched the one which gives the perfect movement
feeling and texture. But of course this situation is taken to another level with
the files being uploaded on the net, because they're once more compressed again
here. As for my choice of player on the net is the google's and the
settings being set to non-smooth video from the menu with little arrow at the
lower right corner, by disabling the "Smooth Video" option.
And for the
video itself, I used a capturing software and recorded moving the picture as I
opened it in Photoshop. My frame being bordered also dramatically
reflected on my cursor movements (3:05 – “You’re gonna rise...”). Whether
to transmit how I wish the spectators’s eyes to move to examine the picture, or
to share the music that played in the background while I prduced (speaking
for the painting process) this work to create a common ground,
compromoising, and getting closer, the viewer and me, I created this project.
Esasında "Gerçek Senkronlar" serisi benim ve belkide birkaçımızın evde
yalnızken yaptığı minik oyunlara benziyor. Bu oyun televizyonun sesini kapatıp
üzerine seslendirme yapmak gibi, annem anlatırdı, babam ile çok yaparlarmış
bunu. Eğer denemediyseniz kesinlikle bir tatmalısınız.
Ben de bazen, televizyon izlerken reklam aralarını ya da sıkıcı kısımları
doldurmak için sesi kısıp müzik dinliyorum fakat kimi zaman ekrana gözüm kaydığında
farkediyorumki ortamda müthiş, hatta ilahi bir senkron gerçekleşiyor ve ben de
zaman zaman bu senkronları, hiç bozmadan, olduğu gibi kaydediyorum. TV normal şekilde devam
ederken ben arkaya o an tercih ettiğim müzikleri, hatta daha ileri
çalışmalarımda ise tamamı ile rastgele müzikleri koyuyorum ve çoğu zaman neticeye hayran kalıyorum. Size nasıl açıklayabilirim emin değilim fakat senkron bir kere oturdumu kaydımın sonuna
kadar devam ediyor. Bu bir mimik, bir hareket hatta bazen dudak hareketi bile
olabiliyor.
Aslında üzerine düşündüğümüz vakit algıda seçicilikten de
bahsedebiliriz, yani görmek ve hissetmek istediğiniz şeyleri algılamak. Söz
konusu bu bile olsa, algınız gene o çerçeve ve benim belgelediklerimle sınırlı. İnanın sonucunda çok tatmin edici bir iş çıkıyor ortaya -ki bunu, sanatı sanat yapan, eşi benzeri olmama durumuna da örnek gösterebiliriz, takdiri sizin...
Aşağıdaki video bu serimin örneklerinden. Bu deneyselde bir sahne konuşmasının arkasına, o an
seçtiğim bir müziği koyuyorum ve sanki sayın Poyrazoğlu benim
bilgisayarımdan çıkan melodileri duyarcasına ve parçayı daha öncesinden biliyormuş gibi bir tempoda ve histe başlıyor anlatmaya... O gün bu durum gerçekleşirken sanatın görünmeyen bir altın oranı olduğuna iyice inanmaya başladım. Kant'ın bahsettiği sublime (yücelik) ve kendiliğinden güzel gelme olgularına katılıyorum fakat bence "sanat, sanat" dedğimiz şeyin elle tutulamayan, ölçülemeyen, gözle görülemeyen ancak ve ancak hissedilebilen bir temposu da olduğunu düşünüyorum. Bu durum daha sanattan konuşurken dahi bile hissettirebiliyor kendini, tıpkı Ali Poyrazoğlu örneğinde de olduğu gibi. Öyle bir tempoki bu; hani
hepimizin beğenidiği, hakkında mutlaka iyi konuştuğu ve isteyerek reklamını yaptığımız yazılarda da, müzikte de, hatta sinemada da (oyunculuk ve kurgu)
kendini belli eden bir tempo. Kimimiz ilgili olduğu sektöre göre buna, "Mürekkep Yalamışlık", "Ritm Duygusu", "Pazarlama Stratejisi" veya "İşini bilmek" ve saire diyebilir, ben kısaca tempo olarak adlandırmak istiyorum. İşte bu tempoyu başarı ile tutturma şansını
yakalayanlar, hatta artık bu tempoyu içgüdüsel hale getirebilen insanlara da
sanatçı(ya da iş adamı J ) diyoruz. Her ne kadar katılamasam da
İKSV'nin toplantısını televizyondan izleme fırsatı buldum. Bu videonun
genelinde Ali Poyrazoğlu sanatı, sanattan zevk almayı ve sanata destek
olanları kutluyor. Kendisi de altın oranı yakalamış biri olarak yüzlerce
izleyiciyi koca salonda bir kaç dakikalığına, neredeyse hipnotik bir biçimde, rüyalar alemine götürüp
konuşurken bir başka altın oran olduğuna inandığım bir parçayı ("Death of Salvador Dali" filminden), ciddi anlamda
içime sinen bir saniyede açıyorum ve sonuçları aşağıda... Lütfen 05:48'de "BRAVO!"
diye haykırdığımı düşünün!
Not: Bu görüntünün zevki topluca izleyince çıkıyor.