NOT: Videoları geniş ekran izlemek için yazılar altında belirtilen bağlantıları kullanın.
    To view the videos in large view, use the links stated below the texts.


Bu site halen yapım aşamasındadır. / This site is still under construction.

21 Nisan 2007 Cumartesi

İnsan ders çalışamaz ise ne yapar?

>>Click here for the ENGLISH translation.<<
 

  • Televizyon esasında nedir ve ne için vardır?
  • Hayatımızı ne kadar ve ne şekilde etkiler?
  • TV'nin hipnotik etkisi nedir ve toplum üzerinde nasıl bir etki yaratır?
  • Çoklu iletişim araçları esasında kimlerin kontrolü altındadır?
  • Televizyondan fayda görebilir miyiz ve/veya ne şekilde yararlanabiliriz?
  • Türkiye'de TV nerededir, dünyaya kıyasla televizyon tarhinin hangi evresinde yer almaktadır ve nereye gitmektedir?
  • Radyo, televizyon, sinemanın yerini "internet" mi alıyor?
  • İnternette kültür nasıl bir formdadır ve "internet kültürü" nedir?
  • Arşivlemenin gereklilikleri ve şartları nelerdir ve internet serbest bir dünya arşivi olma yolunda mıdır veya olmuş mudur?
  • İnternet okuma alışkanlığını bozmakta mıdır?
  • Sanat televizyonda nasıl bir hal alır ve ne kadar yer kaplamalıdır?
  • Türkiye'de sanat anlayışı ve piyasası ne durumdadır?
  • Türkiye'de sanatı kimler desteklemekte, yönlendirmekte ve idare etmektedir?
Bu videoda belki bu sorulara aradığınız yanıtları bulamayabilirsiniz, ancak izlerseniz bakış açınız kuvvetlenebilir. "Kültürel Ekonomi" çabalarkenki zihinsel kolaj televizyonum!  

Video Bağlantıları:
Google Video    •    YouTube


What does one do if he/she can't study?
  • What actually is TV and what is it for?
  • How does it affect our lives?
  • What is the hipnotic affect of the TV and what is the
    affect of it on society?
  • Who controls the mass communication tools?
  • Can we benefit from TV if so, how?
  • Where is TV's place in Turkey, compared to the rest of
    the world, in which era of TV history is it and where is it leading?
  • Is or has the "internet" taking/taken the place of the
    radio, television and cinema?
  • In what form is the "internet culture" and what is it?
  • What are the importance and rules of archiving and
    is/has the internet begining/been to be a big free world archive?
  • Does the internet spoils the habbit of reading?
  • What condition does the art become in television and
    how much does it need to take place in it?
  • What is the understanding of art and it's market in
    Turkey?
  • Who supports, directs and manages art in Turkey?

    You may not find all the answers that you're looking for, in this video, but if you see it, it may broaden your perspective. My mental collage television while striving "Cultural Economics".

20 Mart 2007 Salı

Sen nerelerdesin?


Öncelikle çalışmanın resimsel kısmından bahsetmek gerekirse; temelinde iki fotograftan oluşan bu çalışmada Adobe Photoshop'u kullanarak çeşitli manipülasyonlar yaptım. Orijinal çalışmayı buradan ya da aşağıdan görüntüleyebilirsiniz.


Resmin orijinal ismi "Room window with gloomy light" yani "Loş ışıkta oda penceresi". Video halinin ismi ise "Reflection of the 'File_name' dream mixed with cubic cyber-travel" yani "Kübik siber-gezi ile karışmış 'Dosya_ismi'nin yansıması".

Bir film şeridi ve hareketlilik hissini vermek için ise bu 4 ayrı resmi tek bir çerçevede toparladım. Ancak daha sonra da açıklayacağım gibi bu hareketlilik duygusu da bana yetmedi.

İlk üç resim 3. sıradakinin çeşitli şekillerde oynanmış olanı. En baştaki resimde, bir kişinin aynaya uzun süre bakarak ne kadar yabancılaşabileceğini göstermek için kişinin kendi içinde parçalanmasını, aynaya bakarken gördüklerinin bir süre sonra form kaybetmesini anlatan yüzeysel bir kübizm duygusu barındırdım. Üçüncü sıradaki resme baktığınızda bir aynanın karşısında durduğumu rahatça görebilirsiniz. Sonuncusu ise, ilk üçünden farklı olarak duvara karşı çekilmiş bir resim. Burada da, kendi içinizde ne kadar bir arayışta olursanız olun, bu dünyada birebir bir yansımanızın olmadığını, benzeri olsa bile kolayca ulaşamayacağınızı, ulaşabilmeyi başarsanız bile hiçbir zaman beklentilerinizi karşılamayacağını anlatmak istedim. Burada birebir yansımadan kastim, gerek iletişim kurabilecek aynı yapıda bir insan, gerekse bir eş de olabilir.

Renklere geldiğimizde ise, tabanda ağırlık gösteren bir sarı mevcut. Sonradan eklenen kırmızı ve yeşil kişisel tercihim olmakla beraber, enteresan bir kontrast oluşturduğuna inandığım renkler. Bildiğiniz gibi, kırmızı genelde heyecan, tehdit ve aksiyonu temsil ederken, yeşil de yaşamı ve doğurganlığı sembolize eder. Video'da Janis Joplin, "Honey, nothing's going to harm you now..." yani "Tatlım, şuan seni hiçbir şey incitmeyecek" derken (3:36), kadrajı özel olarak kırmızıdan yeşile doğru taşıdım.

Resimler çok önce çekilip birleştirilmiş olsa da, boyamasını Caligo isimli çalışmamı internete koyduktan ve enderde olsa, sertlik üzerine bazı sitemler aldıktan sonra yaptım. Çalışmanın çeşitli yerlerinde iğne görünümlü vektörel hareketleri ve hatta birkaç damla kan "dokunuşlarını" görebilirsiniz. Çalan parçanın da birilerine teselli niteliğinde olduğunu hatırlarsak bu daha yumuşak çalışmayı diğer çalışmalarımdan alınanlara ithaf ettiğimi söyleyebiliriz.

Günümüz teknolojisi ile beraber her ne kadar fırça darbeleri form değiştirmiş olsa da özlerini ve karakteristikliklerini kaybetmediklerine inanıyorum. Buna örnek olarak ise, kayıt esnasında önüme sunulan bir çok kodek (Codec) seçeneğinin hepsini deneyip arasından, en hoşuma giden dokuyu oluşturanı ve bir o kadar az yer kaplatanı (dosya boyutu olarak) tercih ettim. Bildiğiniz gibi dijital enformasyon üretiminde kullanılan her sıkıştırma yönteminin kendine has bir yapısı var ve bu kullanılan hesaplama yöntemleri müzikte ses boğukluğu / derinliği ya da netliği olarak, görüntüde ise bulanıklık, pikselleşme, eko yapma ve saire gibi etkilere sahip, ya da benim tercihim MS-CRAM (Microsoft Video 1) kodeğindeki gibi sadece hareketler üzerinde bozulma etkisi de olabilir. Sadece hareketli görüntüler üzerinde bozulmayı tercih etmemin sebebi hem genel anlamda durağan bir kayıt olduğu (dolayısıyla en optimum boyutun yakalanabileceği sıkıştırma yöntemi olmasıyla), hem de bahsettiğim gibi, bu durağanlığın üzerine en iyi hareketlilik hissini verecek dokuyu yaratmasıydı. Tabi bu söylediklerim dosyalar internete konduğunda ikinci bir boyut kazanıyor, çünkü ikinci kez sıkıştırılıyorlar. İnternetteki tercihim de google'ın flash tabanlı sıkıştırma yönetimi ve izlenirken oynatıcının en sağ alt köşesinde bulunan ok işaretinden ulaşılan ayarlarda "Smooth video" özelliğinin seçilmemiş olanı.

Videoya geldiğimizde ise, bir "Capture" (yakalama) programı kullanarak, gene Photoshop'da açtığım resimi hareket ettirmemi kaydettim. Kadrajımın sınırlı olması fare hareketlerime de dramatik olarak yansıyor (3:05 - You're gonna rise). Bu videoyu, gerek resim üzerinde izleyicinin gözünün nasıl gezmesini istediğimi aktarmak, gerekse de ben bu çalışmayı üretirken (boyamasını yaparken) arka planda çalan müziğimi de ekleyerek, izleyici ile kendim arasında ortak bir his platformu, bir uzlaşma, yakınlaşma yaratmak istedim.

Video Bağlantıları:

First of all, if I were to mention about the pictorial part of this artwork, which basicly consists of two seperate photography; I applied some manipulations using Adobe Photoshop®. You can access the original artwork from here or below.

The original name of the artwork is “Room window with gloomy light” and the video version is named Reflection of the 'File_name' dream mixed with cubic cyber-travel”.

To apply it a feeling of dynamism and a film strip sense, I gathered all four of the pictures in one frame. However, even this esence of dynamism didn’t also satisfied me which I’ll explain later.

The first 3 pictures are the manipulated or transformed versions of the 3rd one. I buried a superficial cubic feeling into the first picture, which describes the person who breaks into pieces within himself to show, how much a person can be alienated by just looking into the mirror, for a long time and whatever he sees in the mirror loses their forms after some time. When you take a look at the 3rd picture, you can clearly see me standing against a mirror. The last one however, differencing from others, as being shot towards the wall. With this one I tried to explain that even though you might be in “search” within you, you don’t have a identical reflection of youself, in this world; even if there’s a similar one, you wouldn’t be able to reach it easily; and even if you would, it would never meet your expectations. By the phrase “identical reflection”, I mean it as a person or as a partner/lover to perfectly communicate with you.

As for the colors, yellow weights at the base. As being my personal preference, I also believe that he red and green make an interesting contrast. As you know, red usually represents excitement, threat, action and so on while the green represents life and fertility. That’s why I specially moved from red to green inside the cadrage at the video, when Janis Joplin sings “Honey, nothing’s going to harm you now…” (3:36)

Eventhough the pictures are shot long before, I did the painting after I put another work of mine called "Caligo", on the net and got some kindly reproaching comments on being a little harsh on that video. So in this work, you can see some needle-like looking vectoral movements and even some "drops of blood" touchings. With the song carrying a consolating quality, we can say that I dedicate this softer study as an apologize to the ones who reproached.

With the current technology of our day, eventhough the brush strokes literally changed form, I still believe that they protect their uniqueness and characteristic specialities. As for an example to that; I chose the most satisfying and lesser place occupying (as the file size) codec to reflect my choice of brush after trying all of them. As you already know, all these compressing techniques has it's own structure and those systems used in compressing the material, does some audio hoarsing / depth in music or turbidness, pixelation, echoing etc. effects in the digital information production or as in my choice of codec; MS-CRAM (Microsoft Video 1) they only spoil the animated subjects. The reason I chose only spoiling the animated picture is because that this video is mostly stable (which makes this codec perfect for a lesser size) and because of this stability I searched the one which gives the perfect movement feeling and texture. But of course this situation is taken to another level with the files being uploaded on the net, because they're once more compressed again here. As for my choice of player on the net is the google's and the settings being set to non-smooth video from the menu with little arrow at the lower right corner, by disabling the "Smooth Video" option.

And for the video itself, I used a capturing software and recorded moving the picture as I opened it in Photoshop. My frame being bordered also dramatically reflected on my cursor movements (3:05 – “You’re gonna rise...”). Whether to transmit how I wish the spectators’s eyes to move to examine the picture, or to share the music that played in the background while I prduced (speaking for the painting process) this work to create a common ground, compromoising, and getting closer, the viewer and me, I created this project.

TRANSLATION SUPPORT: BARIŞ GÖKALSIN

11 Mart 2007 Pazar

GERÇEK SENKRONLAR: Hipnotik Sanat Senkronu

>>Click here for the ENGLISH translation.<<

Esasında "Gerçek Senkronlar" serisi benim ve belkide birkaçımızın evde yalnızken yaptığı minik oyunlara benziyor. Bu oyun televizyonun sesini kapatıp üzerine seslendirme yapmak gibi, annem anlatırdı, babam ile çok yaparlarmış bunu. Eğer denemediyseniz kesinlikle bir tatmalısınız.
Ben de bazen, televizyon izlerken reklam aralarını ya da sıkıcı kısımları doldurmak için sesi kısıp müzik dinliyorum fakat kimi zaman ekrana gözüm kaydığında farkediyorumki ortamda müthiş, hatta ilahi bir senkron gerçekleşiyor ve ben de zaman zaman bu senkronları, hiç bozmadan, olduğu gibi kaydediyorum. TV normal şekilde devam ederken ben arkaya o an tercih ettiğim müzikleri, hatta daha ileri çalışmalarımda ise tamamı ile rastgele müzikleri koyuyorum ve çoğu zaman neticeye hayran kalıyorum. Size nasıl açıklayabilirim emin değilim fakat senkron bir kere oturdumu kaydımın sonuna kadar devam ediyor. Bu bir mimik, bir hareket hatta bazen dudak hareketi bile olabiliyor.
Aslında üzerine düşündüğümüz vakit algıda seçicilikten de bahsedebiliriz, yani görmek ve hissetmek istediğiniz şeyleri algılamak. Söz konusu bu bile olsa, algınız gene o çerçeve ve benim belgelediklerimle sınırlı. İnanın sonucunda çok tatmin edici bir iş çıkıyor ortaya -ki bunu, sanatı sanat yapan, eşi benzeri olmama durumuna da örnek gösterebiliriz, takdiri sizin...
Aşağıdaki video bu serimin örneklerinden. Bu deneyselde bir sahne konuşmasının arkasına, o an seçtiğim bir müziği koyuyorum ve sanki sayın Poyrazoğlu benim bilgisayarımdan çıkan melodileri duyarcasına ve parçayı daha öncesinden biliyormuş gibi bir tempoda ve histe başlıyor anlatmaya... O gün bu durum gerçekleşirken sanatın görünmeyen bir altın oranı olduğuna iyice inanmaya başladım.
Kant'ın bahsettiği sublime (yücelik) ve kendiliğinden güzel gelme olgularına katılıyorum fakat bence "sanat, sanat" dedğimiz şeyin elle tutulamayan, ölçülemeyen, gözle görülemeyen ancak ve ancak hissedilebilen bir temposu da olduğunu düşünüyorum. Bu durum daha sanattan konuşurken dahi bile hissettirebiliyor kendini, tıpkı Ali Poyrazoğlu örneğinde de olduğu gibi. Öyle bir tempoki bu; hani hepimizin beğenidiği, hakkında mutlaka iyi konuştuğu ve isteyerek reklamını yaptığımız yazılarda da, müzikte de, hatta sinemada da (oyunculuk ve kurgu) kendini belli eden bir tempo. Kimimiz ilgili olduğu sektöre göre buna, "Mürekkep Yalamışlık", "Ritm Duygusu", "Pazarlama Stratejisi" veya "İşini bilmek" ve saire diyebilir, ben kısaca tempo olarak adlandırmak istiyorum. İşte bu tempoyu başarı ile tutturma şansını yakalayanlar, hatta artık bu tempoyu içgüdüsel hale getirebilen insanlara da sanatçı (ya da iş adamı J ) diyoruz.
Her ne kadar katılamasam da İKSV'nin toplantısını televizyondan izleme fırsatı buldum. Bu videonun genelinde Ali Poyrazoğlu sanatı, sanattan zevk almayı ve sanata destek olanları kutluyor. Kendisi de altın oranı yakalamış biri olarak yüzlerce izleyiciyi koca salonda bir kaç dakikalığına, neredeyse hipnotik bir biçimde, rüyalar alemine götürüp konuşurken bir başka altın oran olduğuna inandığım bir parçayı ("Death of Salvador Dali" filminden), ciddi anlamda içime sinen bir saniyede açıyorum ve sonuçları aşağıda...
Lütfen 05:48'de "BRAVO!" diye haykırdığımı düşünün! Not: Bu görüntünün zevki topluca izleyince çıkıyor.
Video Bağlantıları:


English text and the subtitle is coming soon...

25 Eylül 2004 Cumartesi

Televizyon Makinesi!

English text is below the movies.

Okan Bayülgen zeki, kültürlü ve kimilerine göre de biraz haylaz bir insan. Kimse onun beyninin içinde neler olup bittiğini elbetteki bilemez fakat göründüğü kadarı ile gençlerimizin duyarsızlığına duyarlı, onları bir nebze de olsa eğitmeye daha doğrusu bilgilendirmeye çalışan, her programında adeta elma ve armutları bir masada toplayıp; "Çocuklar bunu yerseniz cırcır, bunu yerseniz de kabız olursunuz!" dercesine, konuşmadan hissettiriyor düşüncelerini. Her programında ise en az bir iki kaliteli sanatçıyı barındırmayı eksik etmeyen, herkese gereken saygıyı gösteren ama illede rezil olmak isteyenleri de kendi haline bırakan bir şov adamı o.

Fiziğini ve Galatasaray'dan mezun oluşunu ve Fransızca'sını kullanışını vefat eden babama benzetiyorum. Zaten üstlendiği soyut görev ve Devrim beyin katkısı ile beraber, her program da bir baba oğul sohbeti hissi yaratıyor bende. Bu yüzden her programını elimden geldiğince arşivlemeye çalışıyorum. Ona ve ekibine olan saygım, seneler boyu programının en geç saatlerinde -ki şovun tek zevk alarak izlediğim kısmıdır, normal hayatta çok zor yakalama şansını elde ettiğimiz konuşmalar ve genel gidişatı doğrultusunda bu insanlara minnetimi bir şekilde sunma ihtiyacı duydum ve saygı duruşu niteliğinde bir film hazırlamaya karar verdim. Bu filmde (Bir saat, on bir dakika ve bir saniye) tıpkı bir program ilerleyişinde ve zaman zaman sürreal bölünmeler ile gerek Okan beyin değindiği konulardan seçtiklerime, gerekse tüm o hayatların benim hayatımla kesişen noktalarına, gene sürreal bir anlatımla yer verdim. Filmin bir iskeleti olsa da tam mânada bir konusu yok, sonuçta gene kolaj biçiminde seçmece karpuzlardan oluşuyor.

Bu filmi gerçek anlamda henüz kimse ile paylaşma fırsatım olmadı. Takdir edersinizki bunu gerçekleştirmek epey vakit alan bir süreç olacaktır. Belki kimseleri sıkmak, rahatsızlık vermek istemediğim, belki henüz aynı frekansı yakaladığımı düşündüğüm birilerini bulamadığım, belki de basitçe henüz hazır hissetmediğim için paylaşmıyorum. Fakat bir fikir vermesi açısından, fragman niteliğinde on dakikalık bir tanıtım filmi, iki dakikalık bir fragman ve film içinden kısa bir eser yaptım.

Videolar üzerine de uzun uzun yazmak isterim "Neyi niçin yaptım?!" ancak sanırım bu ön bilgi ve çalışmaların kendileri yeterli olacaktır... Umarım.

NOT: Altyazıları "CC" butonuna basarak açıp kapayabilirsiniz.

Video Bağlantıları:
Google Video: YouTube:
011101 Teaser (Fragman) 011101 Teaser (Fragman)
Neden TV Makinesi? Neden TV Makinesi?
Dali Deli Kulakları Küpeli  

Further explainations can be found in each video's own page, you can turn on and off the subtittles by clicking the "CC" button. If you can't read them, I suggest visiting the work's own page by clicking the tittles.


Crazy Dali, his ears are ringed (Roughly translated title)

The original title is a refence to a well known Turkish song "Deli, deli kulakları küpeli" from MFÖ. Deli means "Crazy / Mad / Insane" in Turkish, so i made the title "Dali Deli Kulakları Küpeli". If you wonder "Why MFÖ?", because Mazhar Alanson from the group (also in 011101 Teaser, playing guitar) reminds me of my father.

The guy on the stage is Engin Günaydın, a Turkish actor.

While holding and swinging the notebook, he says;
"It would take 3.5 - 4 hours or something, If i told these consecutively..."

*******Morph Breaks In*******

(First frame is Salvador Dali and the end frame is a different guy)

Some gibberish talking from Okan Bayülgen and Engin Günaydın in the background...Although it can be understood near the end of the morph, that they're talking about a production company which had done so many great works and Engin asks Okan if he's the proper guy for the job

*******Engin Breaks-In*******

Suddenly Engin Günaydın appears with anger and a little bit of insanity. Again on a stage but different than the first one.

He shouts to someone(?) gibberishly to "get lost" over and over in different variations.

*Crosfades to the begining scene*

Still swinging the notebook, he says; "Can you feel the velocity?"

1 Ocak 1999 Cuma

Sayfa hakkındaki görüşleriniz

Lütfen sayfalarım hakkındaki görüşlerinizi, dileklerinizi ve şikayetlerinizi bu başlık altına yorum olarak belirtiniz.